Kan

12 Mart 2008, Çarşamba
Yolun ustalarından biri demişti ki "ordular yeryüzüne yüktür" Marks'ın devlet tanımını baş üstüne koyarak diyorum ki, devlet kurmak en kötü haliyle kültürel gelenekler, üretim ve eğitim kurumları, mimari, kentler, ticaret ağları kurmak, bayındır kılmak demektir. Ama ordu bütün bunlara içkin görünmesine karşın, kanı akla getirir, kurşuna ve çeliğe dökülen kanı, hiçliğe akıp ıssızlaşan insan kanını.

Kan!..
Kan atar, toplar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; plazma (kanın sıvı kısmı) ve hücrelerden (alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları) meydana gelmiş kırmızı renkli yaşamsal sıvıdır.

Kan kaybından ölür insan ve kan taşıyan her canlı.
Yaşamsal suyu kuruduğunda ölür bitki, ağaç ve ırmak.
Ölür o zaman gün ve akşam...
Taş ve yıldız, borç aldığımız, savunduğumuz gelecek, insan soyu ve sevinç ve korku... Ölür seslerin bir kısmı ve o seslerle beslenen cümle duygu.

Sevinç kanda ölünce, ölünce kanın sevinci... Biter söz.

Başkasını öldürmenin, artık dur durak bilmeden öldürmenin yazgısının korkunç simgeleri olur "kanla yıkandığında" zaman, toprak, bayrak.
Korkunçtur kanla temizlenen demir, istek, nâra ya da çığlık.

Kan ile ilgili tıbbi terimler genellikle hemo ve hemoto sözcükleri ile başlar. Bu sözcükler eski Yunancada kan sözcüğünü karşılayan "haima"dan türetilmiştir. Örneğin Lösemi sözcüğü Yunanca "leukos" beyaz ve "haima" Kan sözcüklerinin alaşımındır.

"Haima" ile "kan" arasında ne büyük bir ses farkı, ne de anlam farkı vardır. Milli milliyetçilerimizin kanının "2. sınıf" olduğuna karar verdiği bir halkın kanını taşıyan Sevan Nişanyan Türkçe'nin Etimoljisi'nde şu bulguları sıralıyor:

"Hem(o)+/hemat(o)+ :
~ Fr hém(o)- / İng haem(o)- kan (sadece bileşik isimlerde) ~ EYun (h)aíma, t- kan ~ HAvr *sai-mn- < HAvr *sai-3 yoğun sıvı, kan 
-------
EŞKÖKENLİLER:
EYun (h)aíma : anemi, hematit, hematoloji, hemofili, hemoglobin, hemoraji, hemoroid, iskemi, lösemi, septisemi, üremi.

Hématologie kan bilimi  hem(o)+, +loji'dir."

Bütün mesele canlıdan insana uzanan yolun, insandan insana varacağını da sevmektir.

Kanı bozulunca hastalanır insan. Hastalanacak denli zayıflayınca insan bozulur kanı. Bazen bağımlılıklar bozar kanı, bazen öteki yaşam koşulları. Kan hastalanınca gene insan, insanlık gerekir...
Ama milliyetçilik, ırkçılık döker kanı. Bir insanın değil, insanlık ailesinin kanı dökülür, devlet dinin, ulusun, ırkın ve bir sınıfın değişmez bekçisi, salt onların devleti olduğunda...
Kanı dökülen, kan dökmeyi umar...
Öteki kanı dökülen kan bedeli olarak kan ister... Taşa ve ayaza, toprağa ve boşluğa dökülünce kan artık kan değildir. Bozulur alaşım ve değişir madde.
Duygu namına acı, yok oluş, kin ya da hunharlık kalır... Yeni kan bedelleri, yeni politik tanımlar alır...
Irkların kanı, kanın ırklarına muhtaçtır.
Sınıflı toplumlarda egemen çıkarlar hangi anlamı yüklerse yüklesin tıp bilimi şunu söyler:

Dünyada yaygın olarak kullanılmakta olan kan grubu sistemleri, ABO ve Rh sistemleridir. ABO grup sistemine göre kan grupları, A, B, AB ve O grubu diye dörde ayrılırken, Rh sistemine göre ise, RhD Pozitif ve RhD Negatif diye ikiye ayrılır. Her iki sistem birlikte kullanıldığından, ortaya sekiz farklı kan grubu çıkar.

Ah elbette, elbette kan grupları, sadece bunlardan ibaret değildir.

Bazı kişilerde hem ABO grup sistemine ait (A1,A2,gibi) alt gruplar, hem de Rh sistemine ait (D, d, C, c, E, e... gibi) alt gruplar bulunmaktadır.

Tıpta kanın tanımının yüzlerce belki binlerce öğesi vardır.
İnsanın kanında döner yeryüzünün bütün sözcükleri... İnsanın kanında hareket ve ses, ışık ve mekân bulur dünyanın bütün kucaklaşmaları, öpüşleri. İnsanın kanında dönenir durur bütün bunların tersi olan her şey... Sayıya gelmez iklimlerin tutkusu, mevsimlerin müziği...
Kana boyar insan insanı, insan kana susar kendi kanına ve başkalarının, kan beynimize çıkar, Kana boğar kılıç, bıçak ve öteki bütün silahlar, kan çanağı gibi olur dünya, kan çıkar, kan gelir, kan gider yürekte loy loy, kan gövdeyi götürür nereye?
Kan güderiz, acı karşısında kanımız donsa, korku karşısında kanımız kurusa, vahşet karşısında kanımız içimize aksa da; kanı suyla yumaz insan gene de "kanı yerde kalmayacak" der ve kanı kanla yur, kan temizlenmez bir türlü, ama kanına dokunmaz dünyanın bir türlü bu.
Kanımıza girer bir şeyler düzeni bozar, sonra giderek kanımıza işler bir şeyler...
Kanımızı emenlere de kanımız ısınsın istenir bizden, ona benzememiz söylenir inceltilerek kan emme biçimleri; kanıyla öder halklar özgürlüğün, emekçi ekmeğin ve yaşamın bedelini...
Kan kusturur insana aile, devlet, gelenekler de insan kızılcık şerbeti içtim der; aramızda kan olur bu bazen kardeş yakınlığı bazen de kan davasıdır.
Kan oturur yüreğe, bakışa, ses; kan revan içinde kalır şafak ya da günün bütün zamanları, kana kan intikam demiştir çünkü birileri...
Yaşlanır insan da o zaman daha iyi anlar gençliği "deli/ kanlı" der; kan çeker insanları birbirine, kan kaynar, kucaklaşır, kan verir birbirine can katar... Kan tere batar insan, emekle, sevdayla, düşle...
Kan yürür her doğan canlının serüveninde.

Irkçılık ve din için yalnızca iki tür kan, iki tür duygu, müzik ve tutku, iki tür öpüşme, iki tür doğum ve iki tür ölüm vardır...
ÖVÜNEN İÇİN: asil/ üstün/ egemen (=SÖMÜRÜCÜ)
VE ÖTEKİ BÜTÜN aşağılık KANLAR...
ASİL: Dünyada ve uzayın insan türünün yaşamına elverişli olan ve olmayan bütün gezegenlerinde... Onlara "AMARLARINDAKİ ASİL KAN" evrenin yaratıcı ve yürütücü gücüdür. 
AŞAĞILIK: Dünyada ve uzayın insan türünün yaşamına elverişli olan ve olmayan bütün gezegenlerinde, o aşağılıklar toplamı kuşatılmalı, susturulmalıdır. 
Bu denkleme inanan ve özenen ÖTEKİ BÜTÜN aşağılık KANLAR yanındakinin kanının kendisinden AŞAĞILIK gördükçe büyük zanneder kendini... 
Kan, dökülür ve ölür.

İnsan mı taşır kanı, kan mı taşır insanı varın karar verin:
Kan akçesi verir biri öldürdüğü insanın ardında kalanlara, kan pahası olur yaşamak; "kanayaklı" deriz, kadına, onun zayıf olduğunu imlemek için, ama kan kardeşi oluruz en sevdiğimiz dostumuzla, kan bağını anımsamak için bir ömür boyunca, ne var ki dökülmüş kardeşkanı sarmıştır dört bir yanımızı...
Oynaşırken kandamlası düşse yere yanar içimiz, ama televizyonlarda gördüğümüz "başkasının kanı" değiştirmez kan basıncımızı, bir çay içeriz üstüne belki tavşankanı...
Dünyanın kandokusunda sevgi, onur, yaşama sevinci vardır elbet, bir kan portakalıyla bir kadeh kırmız şarap, sevilen bir şiir, bir şarkı gibi...

Kanın ana işlevi besin maddelerinin (oksijen, glikoz) ve yapısal elemanların sağlanması ve atık maddelerin (karbondioksit, laktik asit vs.) atılmasının sağlanmasıdır.
Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını oluşturmalarına rağmen, yan yana dizildikleri takdirde 96.500 km.lik bir çizgi oluşturabilecek kadar fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterli bir uzunluktur.

Ama öldürülünce kan saramaz, sarılamaz, gezemez, dolaşamaz, küsemez, barışamaz, açılamaz, kapanamaz...
Öldürülen, öldürmeye itildikçe...
Öldürülen, öldürmeye itildikçe...
Öldürülen, öldürmeye itildikçe...

Susmak konuşmakla anlamlıdır konuşamayan kan susamaz!..
Kan konuşamaz.

Kan, kalbin pompa vazifesi yaptığı bir kapalı sistemde dolaşır. Bu sistem kalp ile dokular arasında ve kalp ile akciğer arasında olmak üzere iki bölümdür. Bunlardan birincisine "büyük dolaşım sistemi", ikincisine de "küçük dolaşım sistemi" denilir. Toplardamarlardan gelen kan kalbin sağ kulakçığına dökülür. Buradan sağ karıncığa geçen kan, kalbin kasılmasıyla akciğere yollanır. Akciğerde temizlenen kan, kalbin sol kulakçığına gelir, buradan da karıncığa geçtikten sonra vücuda pompalanır.

Kalpte kanın pompalandığı merkez apansız açılırsa çarptığı bir insanı duvara yapıştırır veya yıkar yere. Kanı yerlere döken bütün toplumlar, yere yıkmıştır. Kan dökerek yüceldiğini sanan toplumlar utanmanın erdemini anlayamadığı için, övünmenin altında küçülmüş, sakatlanmış ve kendi acısını kendisi çekemediği için, çocuklarına devretmiştir... Sakat ve derbeder...

Kan kılcal damarlardan geçerken oksijenini bırakır ve karbondioksit alır.

Kanı ısınır iki insanın birbirine, sınır ve mülkiyet korkusu olmazsa kanı ısınır bütün insanlığın birbirine. Yeryüzünün bütün yolları, havaları denizleri iyi kötü kardeşliktir. Olmaz mı çelişki, çatışma olur elbet, ama akıl dolaşırsa kılcal damarlarda oksijenini bırakıp karbondioksitini alarak, her çelişki insanlığın yeni bir olanağına dönüşür: Mim koyun bu sözüme, akıl, bilim, sanat ve insanlaşan insanın inceliği varsa eğer, her çelişki insanlığın bir olanağına dönüşür...

Dokuların oksijen ihtiyacını karşılamak ve artıkları almaktan başka kanın birçok önemli görevi daha vardır. Besin maddelerini taşır. Vitaminler, enzimler ve hormonların gitmeleri gereken yerlere ulaşmalarını sağlar.

Türk Silahlı Kuvvetleri, sınırın ötesine geçerek, Kürt gerillalarının yerleşimlerine saldırdı. Bu girişimin başka pek çok noktası konuşulabilir, ama ben şu olgunun konuşulacak birçok şeyi içerdiğini düşünüyorum:
TSK herhangi bir çözüm değil, herhangi bir galibiyet bile elde edemeyeceğinden emin olarak gitti Kürt dağlarına. Çözümsüzlükten ve yenemeyeceğinden emindi. Bununla birlikte gelecek asker ölüleri olası bütün barış girişimlerini, insani bütün kalkışmaları, politik bütün öteki çözüm yollarını geçici de olsa tıkayacaktı.
Öyle de oldu.
Rütbeli veya rütbesiz askerler, donarak, düşerek, vurularak öldü ve ordu acının, kederin sindiği "kahramanlık madalyalarını" kışlaya götürdü.
Parlamenterler ve öteki erkân handiyse gittikleri her asker cenazesinde bir kez azarlandılar, itham edildiler.

Kanın bir diğer önemli vazifesi de, iç dengeyi sağlamaktır. "Hemeostazis" adı verilen bu dengedeki en ufak değişiklik vücut için tehlikeli durumlar ortaya çıkarır. Vücut sıcaklığını ayarlamada önemli rol oynayan kan, metabolizması hızlı organlardan aldığı ısıyı, yüzeydeki damarlardan geçerken verir. Ayrıca kan içerdiği maddelerle vücudun sıvı-elektrolit dengesini de sağlar.

Eğer savaş bilimine göre düşünecek olursak, ordu kendi çözümsüz yenilgisini bir kez daha ülkeye sevdirip sevdiremeyeceğini de test etti ve daha fazla sevdiremeyeceğini anlamaya zorlandı... Buna karşın, silahtan ötesini tanımamayı ezberlemiş zihniyetinin gereği olarak ordu, akılla, politikayla gelmekte olan çözüm biçimlerini, barış için cesaret toplayan bütün kesimlerin dengesini bir kez daha bozdu.
Sanırım murat ettiği şeylerden biri şuydu: Bir barış olacaksa da bu, öteki tarafın çoğalan zararlarından duyacağı korku üzerine kurulsun.
Gelin görün ki ABD icazetiyle girebildiği bir yerde, ABD'nin bölgede ne denli söz sahibi ve güçlü olduğunu kanıtlamanın bir çabası olarak geri çekildi.

Geriye savaş haberlerini verirken ellerini ovuşturarak vecde gelen Mehmet Ali Brand tipi kaldı. Ekmeğini başkasının yarasından kazanan, ziyafetini o yaradan alan yaratıkları andıran o tip işte.
Bir de ayaza dökülen kan kaldı.

Kan aynı zamanda, yangılara (enfeksiyon) karşı vücudun savunmasında önemli bir role sahiptir. Bir iltihabi olaya karşı savaşırken, bir takım kan hücreleri direkt mikrobu tahribe çalışır, diğer bazıları antikor yaparak mikrobu tesirsizleştirir.

TSK'nın sınır ötesinden zorunlu dönüşünden sonra ülkede olup biten çok şey, tam da kanın bedende ve akılda sağladığı o tarifsiz yaratıcılığı; pişmanca korkulardan süzülerek "YETER" diyebilen her satır, kanın onarıcı gücüne duyulan gereksinmeyi anımsatmaktadır.
Çok şey var kana dair, onun o barış yüklü savaşımından alınacak çok şey var. Ben bugün ondan yaşama sevincinin zenginliğini, barışı, yararlı olmayı öğrenelim diyorum.

Barış üstünüzde olsun.

Share Box