88. ULUSLARARASI PEN KONGRESİ UPPSALA’DA YAPILDI.

3 Ekim 2022, Pazartesi

Uluslararası PEN Yazarlar Derneği’nin Kongresi İsveç’in Uppsala kentinde yapldı. PEN Türkiye Merkezi’nden  Başkan Zeynep Oral, ikinci başkan Halil İbrahim Özcan, yeni üyemiz Seyfettin Araç   katıldı.

Kongre boyunca  her yerde o kocaman afiş görülüyordu: Üzerinde dev harflerle “12 SUSTURULMUŞ SES” yazıyordu. 12 değerli insanın fotoğrafları, kimlikleri ve gördükleri zulümle afişe ediliyordu. Birincisi: Osman Kavala (Türkiye), sonra sırasıyla İran, Rusya, Çin, Suudi Arabistan, Myanmar, Nikaragua, tekrar Çin, Eritre, Belarus, Küba ve Ruanda’da hapsedilmiş aydınlar, sanatçılar. Ancak her isim ele alındığında o ülkede tüm haksız yere hapiste olanlar da anılıyordu.

Misyonu edebiyatı yüceltmek kadar, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak olan kurumun 100. Yıldönümü, Covid salgını yüzünden gerçekleşmemişti. Üç yıl aradan sonra buluşmanın coşkusu ve sevinci bir yanda, tüm dünyada yükselen totaliter, şiddet yanlısı rejimlerin baskısı, tehditleri, katliamları ve acıları öte yanda... Kongre günlerinde bu ikisi arasında gidip geldik. Ukrayna hep gündemdeydi. St. Petersburg ve Moskova merkezli iki Rus PEN Merkezi kongreye katılmadı.

Avrupa’nın en eski kurumlarından biri, İskandinavya’nın en eski üniversitesi (1477) Uppsala Üniversitesi, özenle korunmuş, şaşalı görkemli bir yapı... Dışarıda se ormanlar, bahçeler, nehir, kanal, sonbahar güzelliğini vurgulayan renklerle, bir doğa harikası...  İçeride görkemli bir sahne…. Sahnenin ortasında boş bir iskemle. İskemlenin üzerinde karakalemle çizilmiş bir portre: Salman Rüşdi’nin portresi... O portre sık sık değişiyor, başkalarının portreleri boş iskemlelere oturtuluyordu... Saatler, günler, aylar, yıllar geçiyor ve aramızda olması gerekenler ya hapiste ya hücrede ya da tehdit ve baskı altında olduklarından bir türlü sahnede yerlerini alamıyorlar. Ve bizlere düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü için mücadele etmekten başka bir seçenek bırakmıyor. 

Hem üniversitede hem Uppsala Kalesi’nde devam eden kongrede, bir köşede  dünyanın her yerindeki yasaklanmış  kitaplar sergileniyor;  bir başka köşede masa başında uzayan kuyruklar.  Masada bu yukarıda saydığım ülkelerin başkanlarına, baş imamlarına, baş yöneticilerine yazılmış mektuplar... Millet mektupları imzalamak için kuyrukta...

Bunlar dışında İran’da yaşanmakta olanlar, Rusya-Ukrayna savaşı, İran’daki protestolar, Myanmar’da diktatörlük ve yeryüzünde sözcüklere ve gerçeklere vurulmak istenen prangalar, dijital sansür, sosyal medya yasakları,  her toplantıda ilk ele alınan konular arasında. 

PEN Türkiye’nin olduğu gibi, İngiliz PEN’in ve Kürt PEN’in de üyesi olan Burhan Sönmez, Uluslararası PEN başkanlığını üstlendiğinden beri her yerde birbirinden güzel konuşmalar yapmakta. Bunların birinde  “Sınırlar Ayırır, Kitaplar Buluşturur” başlıklı konuşmasında Alman Yahudi felsefeci, Benjamin örneğini verdi: Ya sınırı geçecekti ya da... Benjamin ikinci olasılığı seçti, intihar etti.

82 yıl önce Avrupa’da Fransa-İspanya sınırındaydı. Sönmez şöyle bağladı: 

Yakınlık, uzaklık, bin yıl önce ya da dün hiç fark etmezdi. Yeryüzünde nerede olursa olsun, ne zaman olursa olsun acı varsa hepimizindir ve her zaman içimizdedir... Öyleyse... Yaşasın edebiyat! Yaşasın kitaplar! Yaşasın susturulamayan sesler!

Her oturumda hapisteki yazar ve gazeteciler gündeme getirildi. Çin, Rusya, Türkiye başta olmak üzere, birçok Afrika ülkesi ve Latin Amerika ülkesinin adı bol bol geçti. Sanmayın ki haksızlıklar sadece belirli ülkelerde var. WikiLeaks kurucusu ve yayıncısı Julian Assange için İngiltere ve ABD de kınanıyordu. Onun tutuklu olması basın özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğüne elbet aykırıydı. Derhal serbest bırakılmalıydı.

Bu yılki oturumlarda önemli bir bölüm çevre ve doğaya yönelik konulara ayrılmıştı. İnsanoğlu doğaya, çevreye bunca hoyrat, bunca acımasız davranırsa, edebiyatın sadece en büyük esin kaynağını kaybetmiş olmayacaktık. Edebiyatın nüvesi olan yaşam da elimizden gidecekti...

Çevre, doğa, iklim üzerine yazmak da artık  hem yazarlar , hem gazeteciler için tehlikeliydi. Neden mi? Çünkü bu konular doğrudan iktidarların yozlaşmasını ortaya koyuyor; rüşvet, çıkar ilişkilerini göz önüne seriyor ve  ucu hep ama hep  “tepedeki adama” geliyordu. Artık o tepedeki adam kimse!

Daha birkaç ay önce İngiliz gazeteci Dom Philips (The Guardian, Wahhington Post yazarı ) Brezilya’da ölü bulunmuştu. En son “Amazonları nasıl kurtarırız?” üzerine çalışıyordu... Meksika, Brezilya, Kolombiya en tehlikeli ülkelerdi ama İsveç ve Norveç’in de “arka bahçesi” temiz değildi. 

Mahsa Amini ve İran’daki protestolar hep gündemdeydi. Nitekim kongrenin sonunda bu konuda bir bildiri hazırlandı, yayımlandı ve dünyanın 110 merkezinden gelmiş 200 kadar delege her gün saçlarımızı kesip durduk. 

Kestiniz de ne oldu demeyin! Her şeyden önce İranlı kardeşlerimizle dayanışma içinde olduğumuzu onlara illettik. Yalnız değiller. Ve er geç eşitliği elde edecekler inancını paylaştık! Bakarsınız bunun ardından gerekli olan örgütlü mücadele de gelir! 

En son ve güzel haber: PEN gençleşiyor:

“100 yıl önce Catherine Amy Dawson Scott, PEN’i kurarken ‘Geleceğin Kulübü’ demiş ve genç yazarları davet etmiş ustalarla tanıştırmıştı” Kürsüdeki genç, bizim Ege idi... Böyle başladı sözlerine ve şöyle bitirdi: “100 yıl sonra biz aşağıda imzası bulunan 42 PEN merkezi, 35 yaş altındaki gençlere yeniden sesleniyoruz. 100 yıllık birikimi sırtlayarak, genç yazarlara daha çok olanak tanıyarak, tüm ideolojik, ekonomik, politik ayırımları geride bırakarak, bir araya gelerek edebiyatı yüceltmeye, çağırıyoruz.”

Sevinerek söyleyebilirim ki bu çabada PEN Türkiye’nin itici gücü var! (Katılmak için başvuru: dundarege@hotmail.com)

İşte bir kongre böyle geçti. 

(Bu yazı Zeynep Oral’ın Cumhuriyet Gazetesine yazdığı iki ayrı yazısından derlenmiştir. )

Share Box