Cafer Solgun'dan Gitmek-Kırılma Öyküleri

Cafer Solgun
21 Aralık 2007, Cuma

‘GİTMEK’ VE ÖTESİ...

Yazar, “Gitmek-Kırılma Öyküleri” adını verdiği kitabına, 1999 Mart’ında bulunduğu Bursa Özel Tip Cezaevi’nde, güncesine düştüğü bu notla başlıyor. Bu sözler, kitapta önsöz dahil yer alan 10 öykünün derinliğindeki anlamın özeti oluyor biraz da. Cafer Solgun, bu coğrafyada Dersimli bir Kürt ve Alevi olarak devrimci, sosyalist bir dünya görüşüne, kişiliğe ve yaşam pratiğine sahip olmanın, bir “kader” imişcesine kaçınılmaz kıldığı ne varsa görmüş, geçirmiş, yaşamış biri. Çeşitli dönemlerde gözaltına alınmış, işkence görmüş, uzun yıllar (yaklaşık 18 yıl) cezaevinde kalmış, sıkıyönetim mahkemeleri ve DGM’lerde yargılanmış. Yargılandığı mahkemelerde inançlarını, değerlerini savunmaktan geri durmamış.

‘Sırat Köprüsü’nü geçmenin bedeli

Kitabının ilk sayfalarında yer verdiği Turgenyev’in “Sanadır sesim, Sırat Köprüsü’nden geçeceğim diyen” dizeleriyle başlayan şiir, yazarın şahsında bu coğrafyada devrimci, sosyalist bir aydın olmanın göze alınması kaçınılmaz badirelerine çekiyor dikkatimizi aslında. Şiirin bir yerinde, sadece “düşmanlarından” değil, dostlarından, akrabalarından gelecek tepki ve olumsuzluklara da “katlanması” gerekebileceği hatırlatılıyor “Sırat Köprüsü’nü geçeceğim” diyene. Öykülerin bütünlüğünden de anlıyoruz ki, yürünen yolun en zahmetli ve “iz bırakan” boyutu da bu oluyor...

Demokrasi, adalet, özgürlük ve sosyalizm değerlerini sahiplenmenin bedeli her ne ise, ödenecektir; bu noktada ne bir şikayet, ne de hayıflanmanın yeri, gereği vardır ve yazarın bakış açısı da budur. Ne ki, geniş anlamda bu değerleri sahiplenip de bunun anlam ve özünden uzaklaşmak olarak anlaşılabilecek “bozulmaların” yol açtığı sorunlar açısından, aynı kaygısızlığı ifade etmek çok da mümkün değil. Açık ki, yazarın “kırılma” olarak adlandırdığı “iz” ve “etkiler” bu noktada anlamını buluyor. Kaynağında “iktidar” bulunan yaklaşımların, sosyalist iddialı oluşumlar içerisinde neden olduğu bozulmalar, birçok teorik değerlendirmeye konu olmuştur ve olmaya da devam edecek gibi görünmektedir. Yazar, bunu, deyim yerindeyse, yaşanmış pratik ve deneyimlerden hareket ederek edebiyat diliyle yapıyor. Kendi deyimiyle “bazı hassasiyetleri” gözetse de, “kol kırılır yen içinde” mantığının sınırlarını zorluyor ve “içerisinden” biri olarak sahiplendiği felsefe ve yürüyüşünün cesur bir sorgulamasını, hesaplaşmasını paylaşıyor bizimle.

“Sırat Köprüsü’nden geçmenin” bedeli her ne ise, bunları göze almış ve göğüslemiş biri olarak...

Öykülerde dile gelen...

“Gitmek-Kırılma Öyküleri”nin başında, önsöz yerine, yer verilmiş bir mektup var. Tahliye olduktan sonra, “dışarı”sının gerçekleriyle dosdoğru karşılaşmanın duygu yüklü bir değerlendirmesini içeriyor. Bu mektup da aslında kitapta yer alan diğer öykülerle birlikte, onları bütünleyen bir anlam taşıyor ve “Kırılma Öyküleri”nin “dışarısı” boyutu oluyor...

Kitapta; “Benim de Adım Yok”, “Oğlum... Gitme...”, “Parçalanma”, “Görüş” ve “Gitmek” başlığını taşıyan öyküler, farklı düşen görüşleri nedeniyle bir devrimcinin yaşadığı veya ona yaşatılan yoğun duygusal karmaşanın, hesaplaşma ve kararlaşma süreçlerinin içtenlikli ve çarpıcı bir anlatımı. Bu anlatımlarda kendisiyle ve sevdikleriyle “helalleşen”, zor ve bir o kadar da kendisi için kaçınılmaz kıldığı bir yolculuğa çıkarken yaşanan hüzünlü insan halleri var. “Geçiş”, “Bir Demet Kır Çiçeği”, “Bir Gün, Zagros’ta” başlıklı öyküler ise, büyük kent ortamının uzağında, “yaşamın başka boyutlarında”, gerillada geçen bazı hayat ve insan gerçeklerini getiriyor gözlerimizin önüne. “Ben de Gelirdim” başlıklı son öykü ise, “bir kez daha cezaevi” gerçekliğiyle karşılaştırıyor bizi. Ve bu karşılaşmada, dostluk, yoldaşlık, geçmişten geleceğe kurulan köprülerde hayata karşı duruşunu korumak kadar, birikmiş hasretlerin, izi kalmış zamanların, diyaloglarla dile gelen düşündürücü bir anlatımı var. Neden edebiyat?

Cafer Solgun’un, önceki yıl yine Çiviyazıları Yayınevi’nden yayımlanan “Cihangir’de Bir Ev” adını verdiği kitabı da benzer bir tanıklık ve sorgulamayı içeriyordu. “Gitmek-Kırılma Öyküleri”, yazarın aynı duyarlılığı daha belirgin tarzda sürdürdüğü bir çalışması. Yazarın kitabı, edebiyat ölçüleri yanında sol’un yakın geçmişine dair bir sorgulama ve tanıklık kaygısıyla da okunmayı gerektiriyor.

Türkiye, zor ve kritik bir dönemden (daha) geçiyor. Türkiye’de demokratik, özgürlükçü, dolayısıyla kendi gerçekleriyle hesaplaşmış, bu hesaplaşmadan arınarak ve güçlenerek çıkmış bir sol’a hiçbir zaman bu denli ihtiyaç olmamıştı. Cafer Solgun, amaç ve duyarlılığının bu olduğunu özellikle vurguluyor.

Yazar, tanıklığını yazmanın başka biçimleriyle de öteden beri zaten yaptığını, ancak edebiyat dilini tercih etmesinin, “insani olanı yansıtmanın bu şekilde daha olanaklı olması nedeniyle” olduğunu söylüyor. “İnsani olanı” yansıtmayı önemsiyor. Yaşananları, basmakalıp değerlendirmelerin “soğuk” ve “duygudan yoksun” anlatımları içerisinde ifade etmenin, onları kaçınılmaz olarak boğuntuya getirdiğini-getireceğini dile getiriyor ve bu yüzden edebiyat dilini tercih ediyor. Çünkü duyguların ve yaşananların sonuçta insana dair olduğunu unutmamak gerektiğine ve bunun için edebiyatın daha zengin ve elverişli olanaklar sunduğuna inanıyor. Anlıyoruz ki Cafer Solgun yazmaya devam edecek. Onun çaba ve duyarlılığına, tanıklığına kulak vermek gerek...

“Gitmek-Kırılma Öyküleri”, yazarın kendi ifadesiyle, belirsiz geleceklerin fethine dair çıkılan yolculuklarda beraberinde taşınan iz ve kırıklıklardan, hasretliklerden, insan hikayelerinden bir kesittir ve belki de “bizi” anlatmaktadır...

Çiviyazıları Yayınevi, Littera serisi, 2006

Share Box